*Antalya Kaleiçi
Aşağıda Kaleiçi’nde uğrayabileceğiniz birkaç noktayı daha spesifik olarak anlatacağız ama, bizce öncelikle şöyle bir genel olarak Kaleiçi’ni turlamanız, sokaklarını dolanmanız Antalya geziniz için olmazsa olmaz aktivitelerden. Gerçekten Kaleiçi’nin bu kadar güzel olduğunu oralara gidip de sokaklarında dolaşana kadar bilmiyor ve böyle bir görüntü beklemiyorduk. Tabii ki Kaleiçi’ni yalnızca “ay çok güzel ya portakal çiçekleri falan, şurda beni bi’ tek çek hadi” diye değerlendirmek doğru olmaz. Osmanlı, Roma, Bizans, Selçuklu gibi birçok farklı kültüre ev sahipliği yapmış, Antalya’nın mimari geçmişine dair izlenimler edinmenizi sağlayan bir bölgede dolaştığınızın farkındalığını yaşayarak gezmek emin olun bu geziyi daha etkileyici kılacaktık.
Kaleiçi’ni gezmeye nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız sizin için küçük bir rota da çıkaralım. Hadrian Kapısı’nın olduğu taraftan giriş yapıp sokakları dolaşarak Hıdırlık Kulesi’nin orayı bitiş noktası şeklinde belirleyebilirsiniz. Dediğimiz gibi ara sokaklarda dolanmanızda fayda var, zira turistlere de yönelik olduğu için bu bölgeye ekstra özen gösterilmiş ve gerçekten çok güzel görüntüler veriyor. Bu sokaklarda dolanma sürecinde civarınızda Saat Kulesi, Yivli Minare, Suna & İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi, Atatürk Evi gibi noktalar olduğunu da hatırlatalım, ilgi alanınıza göre bu noktalara da uğrayabilirsiniz. Bunun dışında Kaleiçi’nde ilginizi çekebilecek birkaç farklı noktayı aşağıda detaylandıralım.
*Bu civarda akşam vakit geçirebileceğiniz, içki içebileceğiniz yemek yiyebileceğiniz bir sürü mekan var. Denediğimiz birkaç tanesinden aşağıda bahsedeceğiz.
*Kesik Minare Camii
Kaleiçi sokaklarında dolaşırken minaresinin görüntüsü sebebiyle çok yüksek ihtimalle dikkatinizi çekerek “abi bi’ şeyler eksik ama ben de tam şey yapamadım” duygusunu yaşatacak bir cami ile karşılaşacaksınız; Kesik Minare Camii. Bu caminin tarihi aslında oldukça gerilere dayanıyor. Antik bir tapınak halindeyken kiliseye çevriliyor ve Bizans döneminde “Panaghia Kilisesi” adı ile biliniyor. Sonra Selçuklu döneminde camiye çevriliyor. Ardından bölgedeki Selçuklu hakimiyeti sona erince tekrar kilise yapılıyor falan derken neticede II. Beyazıt’ın oğlu bu yapıyı tekrar camiye çeviriyor ve cami olarak da kalıyor. 1800’lü yılların ortasına kadar cami olarak kullanılmaya devam etse de yaşanan büyük bir yangın sebebiyle caminin minaresinin ahşap olan kısmı da yanıyor ve caminin minaresi bu hale geliyor. Yapı şu anda kullanılabilir ve ibadete açık bir halde değil, ancak hem kendisini hem de kesik görüntüsüyle mutlaka dikkatinizi çekecek minaresini görebilirsiniz. Biz bu minare neden bu halde diye çok merak etmiştik, sebebi bu-imiş.
*Hadrian Kapısı
Kaleiçi rotanıza başlamak için oldukça mantıklı bir nokta olan Hadrian Kapısı (halk arasında Üç Kapılar diye de geçiyor, çünkü bilin bakalım kaç kapıdan oluşuyor), Antalya’daki tarihi yapılar arasında en iyi şekilde korunmuş olan eserlerden biri olarak kabul ediliyor. Hadrian Kapısı bir Roma dönemi eseri ve adı sebebiyle inceden sezebileceğiniz üzere Roma imparatoru Hadrian adına yapılmış, bunun sebebi de kendisinin zamanında Antalya’yı ziyaret etmiş olmasıymış. Kendisi “Pamphylie” kentlerini dolaşırken “Attelia’ya (evet Antalya’nın eski adı) bu kapıdan giriş yapmış. Zaten kapının içinden geçip şehre karışırken “ya buraya basmak legal mi acaba” gibi bir hisse kapılıyorsunuz, bu şekilde tarihin bir parçası olmak insanı ilginç hissettiriyor doğrusu. Antalya’ya kadar gitmişken mutlaka görmek gerek!
*Karaalioğlu Parkı
Tartışmasız bir şekilde Antalya gezisi boyunca en çok kıskandığımız, en “BİZDE NİYE YOK” diye bağırtan yerlerden biri Karaalioğlu Parkı oldu. Hani yukarıda Kaleiçi keşfinize Hadrian Kapı’sından başlayıp Hıdırlık Kulesi’nin orada bir yerde sonlandırın demiştik ya. İşte tam Hıdırlık’ın oraya geldiğinizde ve deniz dağlar ile birleşince oluşan Rio’dan hallice görüntüsü ile adamı büyüleyen manzaraya ulaştığınızda hemen yanınızda Karaalioğlu Parkı kalacak. Abartısız bir şekilde Türkiye’de gördüğümüz en güzel parklardan biri olan ve resmen adamın yaşam kalitesini, ne bilelim ülkenin refah seviyesini falan yükselten bu parkı umuyoruz ki yeterince değerlendiriyorsunuzdur sevgili Antalyalılar.
-Manzaraya karşı koyamayacağınızı biliyoruz, ama önerimiz tek bir yerde sabitlenmeyerek biraz ilerleyip diğer seyir teraslarını da değerlendirmeniz, hepsi ayrı güzel görüntüler veriyor.
-Hani olur da aklınıza gelmezse diye bunu da ekleyelim, tabii ki burayı ziyaretinizi gün batımına denk getirirseniz her şey biraz daha fazla güzel olacak.
*Antalya Müzesi
Gerçekten Antalya Müzesi’ni gezdikten sonra sokaklarda şampiyonluk turuna çıkmak, elimizde bayraklarla Onuncu Yıl Marşı’nı söyleyerek dolaşmak, ne bilelim gecenin karanlığında şehrin duvarlarına “ANTALYA MÜZESİ………” falan yazmak istedik. Bu hissi en son Ankara gezisi sırasında Resim ve Heykel Müzesi’nde yaşamıştık, şimdi bir daha, daha şiddetli bir şekilde yaşadık, çok mesuduz. YA ŞA SIN ya, bizim de böyle müzelerimiz var, diye haykırmak istiyoruz.
İşin gururlanma ve geyik kısmı bir yana, Antalya Müzesi gerçekten çok beğeneceğiniz, dünya standartlarında bir müze olmuş ve bu güne dek gezmediğimize pişmanız. İçeride civardaki antik kentlerden ve yapılan kazı çalışmaları sonucu çıkarılmış birçok farklı eseri, dönemlere ayrılmış bir şekilde göreceksiniz. Ancak müzeden bu kadar etkilenmemizin temel sebebi özellikle heykel koleksiyonu. Üstelik açıklamalar da son derece detaylı ve bol olduğu için öyle boş boş heykellere bakıp geçmiyorsunuz, eğer audio guide alıp (yazar burada sesli anlatım olduğunu anlatmak istiyor) çok detaylı dolaşacak vaktiniz yoksa bile açıklamalar eşliğinde dolaşmak da aydınlanmanızı sağlıyor. Özellikle mitolojiye ilgi duyuyorsanız müthiş bir haz alacaksınız, kesinlikle kaçırmayın!
-Belki komik gelecek ama, müzeye giriş yaptığınızda hemen sağınızda kalacak çocuk bölümüne bir göz atmanız aslında hiç de mantıksız değil. Çünkü civarda bulunan antik kentleri olabilecek en basit şekilde özet geçtikleri için içeride göreceğiniz eserlerin nerelerde bulunduğunu çok daha iyi şekilde algılayarak geziyorsunuz.
-Müzenin mağazasına uğramayı ihmal etmeyin, hem güzel kitaplar hem de ev için alabileceğiniz küçük güzel objeler var.
*Antalya Kültür Sanat
Hazır müzelerden konuyu açmışken Antalya Kültür Sanat ile devam edelim. Adından da anlayacağınız üzere burası 2015 yılında açılmış bir kültür sanat/sergi/etkinlik alanı. Antalya’da benzer konseptte bir yer ile karşılaşmadığımız için bizce şehrin bu anlamdaki eksikliğini ciddi anlamda gideren bir yer. Şu ana dek Picasso, Andy Warhol, Ara Güler gibi dünyaca ünlü sanatçıları da sergi programına dahil etmeyi başarmış, gurur duyulası bir alan oluşturmuşlar. Şayet ziyaret etmek gibi bir niyetiniz olursa güncel sergiler bölümünü şuradan kontrol etmeyi ihmal etmeyin, çünkü sergiler dönemsel olarak değişiyor.
*Düden Kıyı Şelalesi
Şimdiii, burada büyük bir karmaşa yaşama ihtimaliniz söz konusu. O sebeple iyi bir açıklama yapalım, ulan şehir gezisi dediniz bizi nereye gönderdiniz demeyin. Efenim bildiğimiz, öz hakiki Düden Şelalesi Antalya Merkez’e yaklaşık 10 km uzaklıkta yer alıyor. Kendisi “Yukarı Düden Şelalesi” diye de geçiyor, çünkü bu işin bir de aşağısı var ki, o da Düden’in bir başka kolu olarak kabul ediliyor ve “Aşağı Düden Şelalesi” diye geçiyor.
Aşağı Düden Şelalesi / Düden Kıyı Şelalesi Lara’da olduğu için ve konum olarak şehirde vakit geçirdiğimiz noktalara daha yakın olduğu için biz bu seyahatte o noktayı ziyaret ettik. Düden Park’ın kapsamında yer aldığı için konumunu o şekilde de tespit edebilirsiniz. Düden Park’a ulaştıktan sonra zaten su sesini takip edecek olursanız koskoca şelaleyi de kolaylıkla bulacaksınız. Şelalenin üstünde kalan yoldan geçip biraz ilerleyecek olursanız seyir terası gibi alanlardan şelaleyi çok daha iyi şekilde görebilir ve fotoğraflayabilirsiniz, aklınızda bulunsun.
-Bu civarda çay bahçesi/kafe benzeri yerler var, ama eğer kararı bize bırakırsanız oraya oturmak yerine aşağıda buralara yakın önereceğimiz kafelerden birine gidin, onlara çökün.
*Aspendos
Çocukken aileyle gezilen yerlerin büyük bir kısmı hatırlanmaz da spesifik olarak bazı yerler aklınızda kalır ya, işte Aspendos Antik Tiyatrosu benim için tam olarak öyle bir yer. Bir sürü yeri büyüdükçe unutmuşum, ama Aspendos bir türlü aklımdan gitmemiş. Şimdi büyümüş halimizle, hür irademizle Aspendos’a gidince anladık ki böyle olması son derece normalmiş, çünkü Aspendos Antik Tiyatrosu gerçekten mükemmel. Günümüze kadar bu şekilde ayakta kalmasından ve ihtişamından etkilenmemek mümkün değil. Dolayısıyla Antalya’da gezebileceğiniz yerler arasında seçim yapmanız gerekiyorsa Aspendos’u mutlaka Antalya’da gezilecek yerler listenizin tepelerine taşımanızı şiddetle öneririz.
Aspendos’ta gezebileceğiniz tek yer antik tiyatro bölümü değil, alana giriş yaptıktan sonra tiyatro tarafına doğru değil sağ tarafa doğru ilerleyen patikayı takip ederseniz çarşı, kilise, anıtsal çeşme, su kemerleri gibi noktalara ait kalıntıları görebileceğiniz bölümlere doğru ilerliyorsunuz. (zaten girişteki tabelalar yönlendiriyor) Ancak Anadolu antik tiyatroları içinde günümüze dek en iyi şekilde korunmuş olan Aspendos Antik Tiyatrosu’nu öncelikli olarak görmek istemeniz gayet normal, o yüzden önce ona doğru koşturabilirsiniz, sizi çok iyi anlıyoruz.
–Tiyatronun en tepesine kadar çıkabiliyorsunuz, bu esnada bazı noktaların yenilendiğini de göreceksiniz. Tepeye çıktığınızda ise eğer iyi bir fotoğraf yakalamak istiyorsanız güneşin açısına göre en kenar noktalara yönelmenizi öneriyoruz, çünkü tüm tiyatroyu kadraja sığdırmak pek de kolay olmuyor.
-Bu arada ek bir bilgi olarak tiyatronun girişinde Atatürk’ün 1930’da söylediği “Bu tiyatroyu restore ediniz. Kapısına kilit vurmayınız, burada temsiller veriniz, güreşler düzenleyiniz” şeklinde bir cümlesi yer alıyor. Nitekim kendisi aynı yıl buranın düzenlenmesi, restore edilmesi için de direktifler vermiş ve günümüzde Aspendos’ta etkinlikler ve konserler de gerçekleştiriliyor. Ata’m nasıl oldu da her şeye yetiştin gerçekten bazen aklımız almıyor, bir kez daha inanılmaz saygı duyduk!
–Aspendos’a kadar gittiyseniz Side Antik Kenti’ne doğru da yaklaştınız demektir, eğer vaktiniz varsa oraya da uğrayabilirsiniz.